BAD Anıları

BAD albümü çıktığında ilkokul 5. sınıftaydım sanırım. Albümü o yaz mı almıştım yoksa bir sonraki yaz mı hatırlayamıyorum ama bir yaz tatiliydi. Döşeğime uzanmış, gözlerimi de tavana dikmiş, uyduruk kasetçalarımda dinler dururdum. O zamanlar nerde şimdiki gibi you tube’lar, DVD’ler… VCD bile yoktu ya da vardı da benim haberim yoktu. Televizyonda çıkacak da 3-4 dakika izleyeceğiz. Sezen Cumhur Önal’ın hakkı ödenmez işte bu noktada. BAD’in tamamını bile yıllar yıllar sonra izleyebildim…

Smooth Criminal fırtına gibi esti (hala daha da esiyor gerçi). Lean’ı gördüğümde verdiğim tepki moonwalk’ı ilk gördüğümde verdiğim tepki ile aynıydı; “vaaay Michael’a bak…”

Lean hareketini yıllar boyu kamera hilesi sandık. Esaslı bilgiye ulaşmak ne mümkün o zamanlarda. Ama sonra gördük ki meğer kamera hilesi değilmiş, gördük ki Michael sahnede de lean yapıyor hem de gayet rahat. Vay anasını ya…

Lean hareketi öyle bir esmiş ki o zamandan bu zamana; 70’ine merdiven dayamış babacım bile Smooth Criminal’ı duyunca “bu eğildiği şarkı dimi” dedi. Babamı da ikna ettim sonunda ölmediğine ve asla ölemeyeceğine… Michael Jackson yahu, ölür mü? Hem de böyle pisi pisine… Kaçın kurası o, gelir mi böyle oyuna? Cümle âlemi şaşırttı yıllar boyu ve şaşırtmaya devam ediyor, daha da çoooook şaşırtacak…

Neyse, Michael demiş ki;

"Sahneye çıktığım an... sanki bir büyü bir yerlerden aniden gelir ve ruhu size çarpar ve tamamıyle kontrolünüzü kaybedersiniz"

"Sahnede tamamıyle evimdeyim. Orası yaşadığım yerdir. Orası doğduğum yerdir. Orası güvende olduğum yerdir."

"Kalabalıktan korkarım, sahnedeysem güvende hissederim. Mümkün olsaydı, sahnede uyurdum. Ciddiyim."


Michael’ı dinlemekten daha güzel bir şey varsa o da izlemektir. Nerede mi, tabiî ki sahnede yani güvende hissettiği yerde…

Black Or White'ı Okumak



Bu yazı çok ama çok sitemkâr duygularla kaleme alınmış bir yazıdır. Kimlere karşı mı, Michael’lı yıllar boyu anlamayanlara karşı, her daim yere çalmak için özel çaba sarf edenlere karşı, yere çalmaya çalışanların tuzaklarına düşenlere karşı. Kaçırttınız işte adamı sonunda. Ne geçti elinize?

Michael’ın sanat külliyatını göremeyip, sanatından başka her şeyini diline pelesenk edenlere bu yazı. Hâlbuki Michael Jackson’ın her eseri muazzam okumalar barındırır. Sunduğu görsel şölenlerin arkasındakiler nasıl fark edilemez? Ama yanlış anlamak hep daha kolaydır değil mi?

Neyse, bu kadar sitem yeter. Black Or White incelemesi yapalım bakalım biraz… Her sahnesi başka bir tarihsel döneme açılan bu eseri anlamak insan olmakla eşdeğerde. Kişisel fikrim diyerek nezaket de göstermeyeceğim. Gayet de iddialıyım. Neden, çünkü Michael Jackson’ın müthiş kişiselliği ile harmanlanıp müthiş derecede evrenselleşen bir eser bu.

Michael köklerini hiçbir zaman reddetmedi, ona siyahı da Tanrı verdi, beyazı da... Ve Michael bunun hep farkındaydı. Bu yüzdendir ki Siyah ya da Beyaz turuna Afrika yerlileriyle başladı. Oradan Uzak Doğu’ya misafir oldu. Kovboylar tarafından etrafı sarılmış kızıl derililerden, Hindulara, Kazaklara kadar ulaştı. Israrla renklerin, ırkların önemsizliğine vurgu yapmaya devam etti. Müzik, neşe ve ritim devam ederken Michael yaratıcılığı ile yine şaşırttı, yine şaşırttı. Irklar arası geçişlerin olduğu meşhur “morphing” kısmından bahsediyorum. Bir dakika bile sürmeyen ancak hazırlanması haftalar süren bölümde değişik renkte ve ırkta simalar gözlerimizin önünden aktı. Ne kadar şaşırtıcı ve ne kadar inceliklidir morphing bölümü aslında. Michael işte, sonsuz bir çabayla insanlık âlemini bir araya getirip herkesi her zaman böyle mutlu ve kötülükten uzak kalmaya çağırdı. Ama asıl infial, bitti sandığımız anda başlar. Aniden bir kara panter çıkagelir. Aman Tanrım, panter Michael’a dönüşür. Az önce bizi neşeye boğan, mutluluğa ve barışa davet eden adama ne oldu? Ben söyleyeyim ne olduğunu; evet, neşe, mutluluk, barış ve sevgi her anımızın başköşesinde olmalı ancak bir de yaşanmışlıklar ve lanetlenmesi gerekenler var. İşte bu andan itibaren Michael bu insanlık ayıplarını tek tek tekmelemeye başlar.

Michael’ın sessizliği bozan ve tek başına dans ettiği 4,5 dakikalık final şölenini anlayabilen, doğru okuyabilen pek olmadı o dönem. Çok ayıp! Maalesef şiddet, cinsellik ve ırkçılık gibi öğelere gönderme yaptığı gerekçesiyle bu bölüm eleştirildi. Aslında dünyanın tüm cevherlerinden daha değerli bir bölümdür. Evet, göndermedir ama onaylayan değil lanetleyen bir göndermedir. Belki de anlayabilmek için Kara Panterler’i biraz araştırmak lazımdır.

Araştıralım bakalım…
Günümüze çok da uzak olmayan bir zamanda rengi daha koyu olan insanlar zorla yurtlarından çalınıp yenidünyaya getirilirler. Köle niyetine kullanılan siyah tenli insanlar yüz yıllarca süren yaptırıma maruz kalırlar. Ancak 1800’lü yıllarda pek organize olamasalar bile bu eziyete küçük çaplı tepkiler göstermeye başlarlar. Bu dağınık hareketlilik 1900’lerin ortalarına kadar sürer. 1955 itibari ile Amerika’daki siyahlar bu dağınıklıktan kurtulmaya, organize olmaya başlarlar. Siyah bir kadına otobüste beyazlar tarafından yapılan sözlü saldırı sonrasında siyahlar otobüsleri boykotlar. Siyahlar ilk defa örgütlü olarak hareket etmeye başlamışlardır. Siyahlara uygulanan şiddet, toplum içindeki gerginliği ateşe verir. Olaylar tüm hızıyla devam ederken ve siyahlar her gün daha sistemli bir şekilde örgütlenirken 1970’lere yaklaştığımızda Kara Panterler Partisi kurulur. Siyahlar artık tamamen örgütlenmiş gibidirler. Seslerini duyurabilecekleri bir oluşumları vardır. Sonrasında her ne kadar tam olarak hayata geçirilmese de siyahlara yazılı olarak insan olma hakları beyazlar tarafından tanınır. Kara panterler varlıklarını onaylatmışlardır artık...

Michael Jackson ise Black Or White’ın final şöleninde cinselliğe ve ırkçılığa göndermeler yapıyormuş… Peh! Böyle bir çelişki mümkün olabilir mi? Kara Panterler, Michael Jackson ile yeniden vücut buluyor ve tam tersine ırk ayrımcılığını ve şiddeti lanetliyordu. Şiddetçilerin şiddetini yok etme çabasından başka bir şey değildi. Siyah ya da beyaz, sarı ya da kızıl tüm insanların insan olduğunu, eşit olduğunu vurguluyordu...

Sinemasal olarak da müthiş olan bölüm aynı zamanda müthiş figürlerle birleşiyor, ses efektleri ve ritim sessizliği delip geçiyordu. Michael önce üzerinde Gamalı Haç olan camı patlatıyor, insanlık tarihinin en büyük ayıplarından birini en utanç verici olanını lanetliyordu. Hemen sonrasında “Nigger Go Home” yazılı camı parçalıyordu. Evlerinden çalınan ve zor ile getirildikleri topraklardan kovulan siyahlara karşı yapılmış bu çirkin tutumu lanetliyordu. Hiçbir söz, hiçbir kelime bu kadar etkili olamazdı. İsyanı büyüyen Michael, “KKK Rules” yazan kapıya, neredeyse ırkçılığın sembolüne dönüşmüş Ku Klux Klan örgütüne yöneliyordu. Önce barışa ve sevgiye çağrı yapan Michael Jackson hemen ardından insanoğlunun ayıplarını bu dünyadan silmeye herkesi davet ediyordu. Maalesef bu güzel anlatım, döneminde yanlış anlaşıldı, yanlış yorumlandı ve yasaklandı. Bölümü video klipten kaldıran Michael Jackson eseri için herkesten özür diledi ve her zamanki gibi üzüntüsünü sineye çekti.

Black Or White son derece özenli hazırlanmış son derece önemli bir çalışma. Bugüne kadar yapılmış, yazılmış tüm çalışmalardan daha önemli çünkü dakikalarla sınırlı olmasına karşın içinde yüzyılları barındırıyor. Michael Jackson’ı anlamak gayret ister, Michael Jackson’ı sevmek ona inanmayı gerektirir. Michael Jackson sadece dans ve müzik demek değildir. Anlamaya, tanımaya çalışın, tanıdıkça daha çok seveceksiniz…

Ghosts Bir Öngürü müydü?

Kişisel olarak en sevdiğim MJ eseridir diyebilirim. Hiç birini bir diğerinden ayıramasam da Ghosts'u diğerlerinden daha bir özel, daha bir kişisel bulurum...

Michael, tek başına ve hayaletlerle yaşayan bir karakter olarak çıkar karşımıza hatta bir de çocukları korkuttuğu rivayeti vardır. Kasabanın ileri gelenlerinden Mayor (belediye başakanı) bir gün çocukları, ebeveynleri, kasaba sakinlerini toplar ve küçük düşürmek için, aşağılamak için Michael'ın muhteşem şatosunun kapısına dayanır...

Belediye başkanının sürekli ucube kelimesini kullanarak, çocukları öne sürerek sarfettiği kışkırtıcı sözler karşısında Michael'ın sukunetini koruması, biraz da dalgacı karşılıklar vermesi seyir zevkini zirveye taşır. Eğlenceli başlayan ağız dalaşı kısa süre sonra belediye başlanının küstahlığı ile devam eder. Michael'a da fazla seçenek kalmayacaktır. Belediye başkanı korkunç bir deneyimi çoktan haketmiştir. Belediye başkanını bu noktada medya ve Michael hakkında sürekli salya saçarak konuşanlarla özdeşleştirmek hiç de zor değil. Michael da zaten film boyunca bu kötücül karakterle münakaşa halinde olacaktır. Ön yargıya gark olmuş, biraz da kendini ezik hisseden ve hatta kendini kasaba sakinlerine kanıtlamaya çalışan belediye başkanı korkudan aklını kaçıracak noktaya gelirken çocuklar ve diğer yetişkinler ön yargıları kırıp eğlenmeye ve sempati duymaya başlar. Eh, Michael hayaletlerle yaşayan, adı kötüye çıkmış biridir ama yakından görüp, tanıyınca hiç de rivayet edildiği gibi biri olmadığı gözlerden kaçmaz.

Michael'ın müthiş şovu biterken Michael ilk defa sevenlerinin kalbine bir ateş düşürür. Michael ilk defa yok olur, yitip gider. Ziyaretçilerini ağırlar, eğlendirir ve kendini sert zemine bırakıverir. Porselen bir bebek gibi dökülür, toz olur ve rüzgara karışır. Hatırlıyorum da Ghosts'un izleyici ile buluştuğu o günlerde bir çok kişi (özellikle sevmeyenler) kendi ölümünü resmettiğini, aynen böyle dökülerek öleceğini dile getirmişti. Benim içinse sinema sanatının en unutulmaz sahnelerinden biriydi ve itiraf edeyim ki o anda müthiş bir burukluk hissetmiştim. İlk defa Michael gözlerimin önünde yitip gitmişti. Filmdeki belediye başkanının kazandığı zafer inanılacak gibi değildi. Amaaaaa Michael herkesi kandırmıştı, ani bir manevra ile hellooo diyivermiş, belediye başkanına (medya ve Michael'ı yıpratan herkese) aklının ucundan geçmeyen bir sürpriz yapmıştı. Evet, Michael geri döndü, kötücül karekter neye uğradığını şaşırdı ve o korkuyla sonsuza dek sustu. Michael geri döndü çünkü zaten hiç gitmemişti...

Benim için Ghosts çok özeldir ama 25 Haziran'dan beri daha da özel olmaya başladı. Michael, Ghosts'u yaparken belki bugünleri planlamamıştı (belki de planlamıştı, herşey Invincible ile mi başladı demiştim ama belki de Ghosts'la başladı, Invincible albümündeki şarkıların sözlerini sıralayınca hoaxdeath'in ip uçlarını yakalamak da mümkün zaten lakin şimdi anlaşılabiliniyor ancak) ama Ghosts hiç değilse Michael'ın bilinç altından taşıyordu ve bugün baktığımda emin olduğum tek şey ise Ghosts bir öngörüydü...

Michael Meydan Okuduğunda!


Türkçe alt yazılıdır, ayrıca alt yazı için MJTurkFan'a teşekkürler...

Düşündüm ve dedim ki kendi kendime, Michael'ın Sony'ye meydan okuduğu bu konuşmayı neden paylaştım şimdi ben dedim? Aslında neden paylaştığımı biliyorum da nasıl açıklayacağımı bilmiyorum. Herşey Invincible ile başladı desem de kim bilebilir belki çok daha önce başladı. Michael işte, anlaması çok da kolay değil. Michael'ın sırra kadem basacağının habercilerinden biri de bu konuşma olsa gerek, o yüzden paylaştım. Her şey ortada aslında. Sony'yi bırakıyorum ve yarısına da sahibim diyor, evet sahip, bunu da kanıtlarım yani. Sony'ye bir borcum var diyor da bir de bu borcu nasıl ödeyeceğini açıklıyor, hahaha... 2 CD'lik bir box set, eski şarkılardan oluşan ama iki de çok eskiden yazdığım yeni şarkı olacak diyor. Nasıl yeni o zaman diyesi geliyor insanın. Özetle Michael diyor ki; "Sony Sony, bak sana neler yapacağım." Seneler sonra da Michael'ın This Is It albümü Sony'den çıkıyor, hem de 2 CD'den oluşan bir set, şarkılar da hep eski ama bir de güya yeni olan This Is It adında bir şarkı va ama kısmete bakın ki o da seneler önce Michael tarafından yazılmış, yazılmakla kalmamış başkasına verilmiş. Eh, ben daha anlatmayayım, herşeyi de benden beklemeyin, araştırın azıcık...